5 Duyu Organıyla İçerik Yazarı
Çocukluk yıllarımızda öğretilen en temel bilgidir: Görmemiz, duymamız, koku ve tat almamız ya da hissetmemiz için 5 duyu organından yardım alırız. Göz, kulak, burun, dil ve deri her insanda hemen hemen aynı işlevi görür. Ancak iş içerik yazarlığı olunca bu yetiler daha farklı ve “işe yarar” şekilde kullanılabilir. İçeriğimizi okuyarak iyi bir içerik yazarının 5 duyu organını nasıl kullanması gerektiğini öğrenebilirsiniz!
Not: Evde, parkta, kafede ya da okulda. Nerede olursa olsun deneyin.
Mesele Görmek Değil Bakmakmış
Andre Gide, Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler adlı kitabında der ki; “Önem bakışında olsun, bakılan şeyde değil.” İyi bir içerik yazarı kariyeri boyunca bu sözün peşinden koşar. Gözleri en ince detaylara takılıverir. Bir ürünü anlatırken karşısındakini vuracak o can alıcı cümleyi bu detayları görme yetisiyle yazar. Eğlenceli bir liste içeriğinde zamanında gözlemlediği bir davranışı maharetle okuyucusuna sunar. Asla klasik değildir, standart da.
Hiç Duymamış Olayım Deme Dinle!
Görmekten ziyade bakmayı bilen içerik yazarı elbette ki duymak yerine dinler. Dinlediğini anlar, ve mutlaka not eder. Bir gün bir arkadaşından dinlediği mitoloji karakterini başka bir gün ürettiği içerikte bir oyun bilgisayarı ya da klimayla özleştirir. Ninesinden dinlediği eski İstanbul’u, üniversitede hocasının laf arasında anlattığı yurt dışı maceralarını belleğine kazır, sonra çıkartır ve yapbozunu tamamlar. Laf aramızda az kurnaz, az maharetli değildir.
Hayatta Kokusuna Hasret Kalamayacağın Şeyler Olmalı!
İyi bir içerik yazarı; yeni basılmış bir kitabın, hiç kullanılmamış defter sayfalarının ya da aksine kurşun, tükenmez, fosforlu, yer yer dolma kalemle kokan sayfaların kokusuyla mest olur. O kokuyu almak için hep okur, yazar, çizer, not alır. Bu mis koku sevdası ona hep yeni ufuklar açar. Bir bilsen bu sayede neler öğrenir.
Tadına Bakmayacaktın…
Tıpkı koku gibi tat alma duyusu da bazı duyguları ve istekleri harekete geçirir. Sabah güne iyi bir kahve ya da tavşan kanı bir çay ile başlayan içerik yazarı, bu zengin tatlar ile kendine gelir. Zamanla yazarken içtiği ve yediği şeyler, ona ilham vermeye ve eski anlarını hatırlatmaya yardımcı olur. Yazdığı her kelimenin ardında, tadını iyi bildiği bir şeyin olduğuna emindir. Bu yüzden yeni tatlara da ve kelimelere hep açıktır, açık kalacaktır.
Bir Dokun Bin Yaz!
İlham almak için dokunmak yeterlidir ve bir içerik yazarının da yol arkadaşı ilham perisidir. (Aradaki bağlantıyı kuramayanlar için biraz daha anlatmamıza ses çıkarmazsınız herhalde.) Yosun tutmuş bir duvar, tozlu bir bahçe masası, tombul bir kedinin yumuşacık tüyleri herkesin dokunma dürtülerini uyandırır. İçerik yazarı ise tüm bunların yanı sıra klavyesinin tuşlarına, dolma kaleminin parmak uçlarını boyayan ve hep arıza çıkaran uç kısmına, işlem görmemiş, kaba bir müsvedde kağıdına dokunmayı sever. Dokunur, dokunmadan duramaz, dokundukça ilham alır ve yazar. Azıcık duygusaldır, hak vermek gerekir.