Lovemark Nasıl Olunur? Adım Adım Lovemark Olmanın Yolu
Bu yazıda freelance ve içerik odağından biraz uzaklaşıp pazarlama çalışmalarına daha geniş kapsamlı bir şekilde bakmak ve “lovemark” olma konusunu incelemek istedim. Bunu istememin temel nedenleri bir markanın varlığını sürdürürken gerçekten onu seven, onlarla bağ kuran takipçilere ihtiyaç olduğunu anlatmak ve markaların bu konuda neler yapabileceğinden bahsetmek.
Şimdiye kadar hiç KPI’larınız arasına lovemark olmayı eklediniz mi? Tabii ki KPI yani temel performans göstergesi dediğimiz metrikler bütünü ölçülebilir olmalı, net bir şekilde belirlenmiş olmalı. Bu nedenle sayısal veriler dünyasında lovemark olmak gibi bir KPI’yı eklememeniz çok normal. Ancak bunu bir hedef olarak koyabilirsiniz. Hızlı ve çok çabuk ulaşabileceğiniz bir hedef değil, yavaş yavaş, sindire sindire, birden fazla disiplinde iyi bir şekilde performans göstererek.
Size küçük bir anımı anlatarak başlamak istiyorum. Benim ilk lovemark’ımın kim olduğunu ve nasıl onu her zaman savunabilir hale geldiğimi. 2012 yılında Rocket Internet’in bir girişimi olan Bamarang’te çalışırken birbirinden farklı tasarım ürünleri pazarlıyorduk. Satışa sunduğumuz ürünlerin her birisinde özenilmiş, emekle bir araya getirilmiş özel parçalar vardı. Bazen bu el yapımı bir kolye iken bazen özel figürinler oluyordu. Giyim konusunda da harika markalar sunuyorduk. Bu markalardan bir tanesi ise yarattığı her tişört ve bu tişörtteki tasarımlar için bir hikaye oluşturan, tişörtlerinin yanında tasarıma dair notların olduğu kartları gönderen KAFT’tı. KAFT ile ilk kez 2012’de tanışmıştım.
Tasarımları gerçekten mükemmeldi. Tam benim tarzımdı, bir anda aşırı severek kullanabildiğim tişörtlerim olmaya başlamıştı. Ürünün kalitesinden de çok memnundum. Diğer markalardan aldığım tişörtler 1-2 yıkama sonrasında sünüp sağından solundan bollaşıyorken KAFT tişörtlere hiçbir şey olmuyordu. Markaya gittikçe bağlandığımı hissediyordum. Hatta o yılın tüm tişörtlerini almak gibi bir hedef koymuştum kendime.
Alışveriş yaptıktan sonra kargo çok hızlı bir şekilde geliyor, ürünün paketlenmesi beni mutlu ediyor, üstüne üstlük sahiplendikleri felsefe beni mest ediyordu. Artık sadece kendim için değil erkek arkadaşım ya da abim için de alışveriş yapmaya başlamıştım.
Bir gün artık bu sevgi karşılıksız kalmamalı, onları ne kadar çok sevdiğimi anlatmalıyım diye KAFT’ın iletişim sayfasından bir mesaj gönderdim. Şu anda tam hatırlayamadığım detayları ile birlikte genel olarak onlara olan aşkımdan bahsediyordum. Şimdiye kadar ilk kez bir markayı bu kadar savunur hale gelmiştim. Her yeni ürünlerini biliyor, var olan tişörtlerini birisinin üzerinde görsem adı ile söylüyordum. Bu düşüncelerimi markaya ilettim.
Sonrasında ise beklemediğim kadar güzel bir maille bana geri dönüş yaptılar. Çok sevindiklerini, gerçekten bu denli güzel bir etkiden şaşırdıklarını ve büyük bir keyifle bana tişört göndermek istediklerini ilettiler. Havalara uçtum. Hem cevap almıştım hem de bana tişört göndereceklerini söylüyorlardı. Tişört iki gün içinde bana ulaştı. Tahmin edebileceğiniz gibi satın alma geçmişime bakarak bende olmayan bir tişörtü göndermişlerdi. Yine ince düşünce gözlerimi doldurmuştu.
Fakat sadece burada bitmiyordu. Bir de el yazısı ile bir not göndermişlerdi: “KAFT’ın En Sıkı Takipçisi Öznur’a Sevgilerle”
Notu açtığım o an eridim. En sevdiğim marka, beni en sıkı takipçisi olarak görüyordu. Daha nasıl iyi hissedebilirdim ki? Ardından marka kurucusu ve tasarımcısı Onur, bana mail yazdı. Bu noktadan sonra Onur ile aramızda harika bir bağ oluştu. O da benim heyecanımı sevdiğini, çok mutlu olduğunu iletmişti. Hatta aralıklarla ürünlere dair de konuşuyorduk. “Hangi kadın ürünleri olmasını istersin?”, “Nasıl bir tarz sence bizde olmalı?” gibi sorular soruyordu. Artık gerçekten beni kimse KAFT’tan koparamazdı. Koparamadı da…
Şu anda hala KAFT’ın tasarımlarını takip eder, kimseye de markayla ilgili laf söyletmem. Her ne kadar çalışma hayatına başladıktan sonra tişört ile olan bağım biraz azalsa da hala onların tişörtlerini keyifle giyerim.
Peki, ben bunu neden anlattım? Bu hikaye bir markanın doğru yaptığı her şeyi içeriyor. O halde sizin için bir de alt başlıklar halinde sıralayayım.
# Adım 1: İyi ürüne odaklanın
Eğer yaratabiliyorsanız, bütçeniz bunun için yeterliyse ve gerçekten kendinize güveniyorsanız iyi ürüne odaklanın. Kaliteden uzaklaşarak daha sonrasında daha büyük sorunlara neden olabilecek adımlar atmaktan kaçının.
# Adım 2: Ayrışma noktasını bulun
Sizi diğer markalardan ne ayrıştıracak? Ürünlerinize ekstra olarak katabileceğiniz farklılaştırma noktası ne olacak? Neden sizi tercih edecekler? Bu soruları mutlaka kendinize sorun ve net cevaplar bulun.
# Adım 3: Hedef kitlenizi tanıyın
Bu aslında ürünü planlamadan önce yapmanız gereken bir şey. Öncelikle hangi hedef kitle ile bir araya gelmek istediğinizi netleştirin. Doğru segmente hitap ettiğinizi bilin. Bu sayede o segmentin yer aldığı platformlarda olun, kendinizi tanıtın ve pazarlama aksiyonlarınızı buna göre yönetin.
# Adım 4: Her noktadan dokunun
Kullandığınız tüm sosyal ağlardan, sitenizden, sahip olduğunuz tüm dijital varlıklardan faydalanın. Hedef kitlenizle her zaman iletişim halinde olun ve onlara değer verdiğinizi hissettirin. Hedef kitleniz için özel içerikler oluşturun.
# Adım 5: Hedef kitlenizi dinleyin
Ürününüzü seviyorlar mı? Peki, neden seviyorlar? Ortaya çıkarmak istediğiniz faydayı onlara ulaştırabildiniz mi? Neyi daha iyi yapabilirsiniz? Anketlerle kullanıcılarınızdan geri bildirim alın. Geri bildirim her şeyi kolaylaştırır. Yapmak istediğiniz ile kullanıcı beklentisi arasında bir uçurum olmadığının farkına varın.
# Adım 6: İletişimi asla koparmayın
Sizinle hangi platform üzerinden iletişime geçmiş olurlarsa olsunlar, yorumlara ve sorulara cevap verin. Hızlı bir geri dönüş sağlayın. Buna yalnızca sorun çözme odaklı da bakmayın. Bazen Instagram paylaşımın altına yazılan özel bir yoruma cevap vermediğiniz için o kullanıcıyı kaybedebilirsiniz. Bazen de kaybetmek üzere olduğunuz bir kullanıcıyı iyi bir iletişimle geri kazanabilirsiniz. İletişim her zaman odak noktanızda olsun ve odağı asla kaybetmeyin.
# Adım 7: Bağlılık sağlayın
Yapabiliyorsanız sizi kullananlara başka ürünleri önerin, denetin. Bir loyality yani bağlılık kurgusu oluşturun. Sizi kullananlara başka platformlardan, markanız ile bağlı olabilecek diğer kuruluşlardan indirim ya da ayrıcalık sağlayın. Böylece markanıza bağlanabilmeleri için ekstra bir faydayı da ortaya çıkarmış olursunuz.
# Adım 8: Samimi olun
Bana göre bir markanın sahiplenmesi gereken en önemli değer samimiyet. Bunu mutlaka sahiplenin. Şeffaflıkla birlikte sağladığınız samimiyet, kullanıcının sizinle daha iyi bir bağ kurmasını sağlayacaktır. Samimiyet dediğimde aklınıza yalnızca “eğlenceli ve komik” bir iletişim gelmesin tabii ki. Markanızı gerçekten içten bir şekilde anlatırsanız sahip olduğunuz o samimiyet kullanıcıya geçecektir. İlla süslü sözlere gerek kalmayacaktır.
# Adım 9: Hatanızı kabullenin
Eğer bir hata yaptıysanız bunu ört bas etmek yerine telafi etmeye odaklanın. Yerine ne koyabilirsiniz? Kullanıcının sizden vazgeçmemesi için onu nasıl döndürebilirsiniz? Biliyorsunuz ki büyük bir yarışın olduğu günümüzde artık yeni kullanıcıyı elde etmek zor olduğu gibi var olan kullanıcıyı da sistemde tutabilmek oldukça zor. Çünkü sizin işinizi yapan bir başka marka çıkabilir ve kullanıcı daha fazla fayda gördüğü için o markayı tercih edebilir. Yaptığınız hataları kabul etmek ve onları çözebiliyor olmak kullanıcı gözünde markayı öne çıkarır.
# Adım 10: Markanızı geliştirin ve her yerde olun
Markanızın istikrarlı şekilde, çok uzunca bir süre varlığını sürdürebilmesi için kendinize her zaman yenilikler katmanız ve yenilikleri denemekten çekinmemeniz gerektiğini unutmayın. Bu sayede hem trendleri takip etmiş ve sahiplenmiş olursunuz hem de kullanıcılarınızın hayat akışına daha da dahil hissedersiniz.
Bunun yanı sıra pazarlama faaliyetlerinizi sadece online değil aynı zamanda offline olarak da planlayın. Ancak akıllıca planlayın. Çünkü offline çalışmalar iyi kurgulanmadığı sürece daha büyük başarısızlıklar getirmeye gebedir.
Tüm bu adımları aklınızda tutun, kendinizi geliştirmek için çalışın ve her noktada kullanıcınıza dokunun. Onu asla yalnız hissettirmeyin.
Toparlarsak;
– Kendinizi her zaman kullanıcının yerine koyun
– Ürünün kalitesine odaklanın, ancak iletişimi asla pas geçmeyin
– Yaratabileceğiniz her faydayı yaratın
– Kullanıcının geri bildirimlerini alarak kendinizi geliştirin
– Yenilikleri denemekten asla çekinmeyin
Ancak ne olursa olsun lovemark olmayı hedefleyin. Böyle olduğunda her şey daha da kolaylaşacak.
Sevgiler.
Okuma Önerileri :